I
Tam Kazan’ın ötesinde bir köy vardır, Kırlay derler,
Şarkı söyleyince, "Tavukları şarkı söyler", derler.
Gerçi orada doğmadıysam da, biraz kalmıştım;
Toprağı az buçuk bellemiş, ekmiştim, biçmiştim.
O köyün, hiç unutmam, her tarafı ormandı;
O sahalar, yeşil çimenlikti, ipekten yorgandı.
Büyük mü dersen, değildir, bu köy pek küçücüktür;
Halkın içtiği su, pek küçücük bir dereciktir.
Orada pek soğuk ve pek sıcak değildir, ılıktır hava.
Rüzgâr vaktinde eser orada, yağmur vaktinde yağar.
Ormanında kıpkızıl çalı çileği de, yer çileği de var;
Göz açıp kapayıncaya kadar, şüphesiz toplarsınız bir kova.
Huzur verir, sıra sıra duran, asker gibi çam ağaçlan;
Altlarında yatmak isterim, dalıp, gökyüzüne bakarak,
Ihlamur ve kayınların dibinde, kuzukulaklan, mantarlar,
Bir arada yetişirler, allı güttü güller goncalar.
Ak, kızıl, al, sapsarı, mavi ve yeşilden çiçekler,
Öperler çiçekleri rengârenk kelebekler,
Uçuşurlar, arada bir eğilirler, konarlar.
Bir müddet cik cik öter, Tanrı’nın kuşları,
Burada, bulvar, kulüp, dans salonu, sirk de o;
Burada orkestra, tiyatrolar da, konser de o.
Büyüktür orman: Ucu bucağı görünmez, deniz gibi;
Nihayetsiz, hudutsuzdur, Cengiz’in askeri gibi.
Ansızın hatırlanır, şanları, devletleri,
Görürsün ceddimizin, bütün kahramanlıklarını.
Açılır önünde târihten tiyatro perdesi,
Ah, dersin niçin böyle olduk, Hakk’ın kulu değil miyiz?
II
Yaz günlerini yazdım biraz; yazmadım kış ve güzlerini,
Pembe yüzlü, kara kaşlı, karagözlü kızlarını,
Bu köyün toplantısını, meydanını, bahar bayramını
Yazmadım korkup, uçar gider diye, düşüncelerim…
Dur, asıl söyleyeceklerimi unutuyordum az daha;
Nasılda hatırdan çıkmış, şiirimin başlığı "Dev" idi ya.
Azıcık daha sabret hele, okuyucum! Şimdi yazarım;
Düşüncelerimi toparlarsam, ezbere de yazarım.
III
Belli ki, bu karanlık ormanda her türlü yırtıcı hayvan var,
Yok değil, ayı, tilki, kurt, canavar da var.
Hem de var burada tavşan, dağ faresi, sincap, köstebek, geyik;
Rastlar avcılar, ormanda çokça dolaşan kimseler,
Sık ormanlık olduğundan, burada cin ve peri var, derler;
Albastılar, ejderhalar, devler var, derler.
Şaşılır mı, balta girmemiş ormandır burası;
Gökte neler olmaz ki, uçsuz bucaksız göktür, burası!
IV
Bu hususta birkaç söz söyleyeyim,
Âdetim üzere, şiir söyleyeyim, terennüm edeyim.
Pek güzel, mehtaplı bir gecede, bu köyden bir genç
Gitmiş ormana, oduna yalnız, bir at koşarak.
Çabuk gidip ulaşmış; varır varmaz işe koyulmuş,
Kesmeğe başlamış odunu balta ile tak tak!
Mevsim sonbahar olduğundan, gece hava biraz serinmiş;
Kurt kuş uykuda, orman pek sessizmiş.
Sakin, güzel havada, bizim oduncu,
Önünü, ardını, sağını, solunu bilmeden, odun kesermiş,
Elinde baltası, işine biraz ara verip durmuş.
Çirkin sesli biri, dursana diye bağırmış..
İrkilmiş bizim genç, donup kalmış oracıkta,
Anlamadan, karşısındaki yabancının kim olduğunu.
Kimdir bu? Kaçkın mı, cin mi, yoksa hortlak mı, kimdir bu?
Korkunç, çirkin, acaba nasıl bir varlıktır bu!
Burnu eğri büğrü, kıvrımlıdır, tıpkı tırmık gibi;
Çarpık çurpuktur elleri, ayakları dal budak gibi.
Işıl ışıl ışıldar, çukura düşmüş gözleri,
Ödün patlar, değil gece, görsen eğer gündüzleri.
Çırılçıplak, incecik, ancak insana benzer kendisi;
Alnında vardır, orta parmak uzunluğunda boynuzu.
Eğri değildir parmaklan, dümdüzdür,
Çirkin parmakları, yarım arşından uzundur.
V
Uzakta durarak bakmış, gözünü gözüne iyice dikerek,
Sormuş genç oduncu, “ne istiyorsun?” diyerek.
Benden şüphelenme genç, hırsız filan değilim,
Yol kesmem, hattâ calici çarpıcı da değilim.
Âdetimdir, yalnız kimseleri gıdıklayarak öldürürüm,
Gıdıklamak için yaratılmıştır benim parmaklarım.
Geçmiştir, güldürüp insan öldürerek, zamanlarım.
Gel haydi sen de biraz parmaklarını oynat, ey Genç!
Gel, oynayalım biraz gıdı gıdı.
Peki peki, itirazım yok, ben seninle oynarım,
Yalnız şartıma uymazsın diye endişe duyarım.
Nedir şartın, söyle, ey zavallı insancığım!
Söyleyeyim şartımı, iyice kulak ver:
İşte, Şuradaki bu pek uzun ve kalın keresteyi,
Ben de y ardım edeceğim, haydi arkadaş, kaldıralım,
Keresteleri beraberce arabaya yükleydim.
Kerestenin bir ucunda açılmış bir yarık vardı,
O yarıktan sen sıkıca tut, ey orman keçisi!
Bu anlaşmaya dev de uymuş itiraz etmeden,
Gitmiş söylenen yere atılmış, iri adımlarla,
Koymuş uzatarak, ağzını açan keresteye parmağını.
Okuyucum, gördün mü, gencin oyununu?
Vurmaktadır balta ile sıkıştırdığı çiviye,
Httesiniyavaş yavaş koymaktadır ortaya.
Devin eli sıkışmış, hareket edemiyormuş,
Bilmediğinden insan hilesini, baltayı görmüyormuş,
Vura vura sonunda çiviyi iyice çakmış,
Devin parmağı oraya sıkışmış kalmış.
Anlamış işi dev de, haykırmış, bağırmış,
Sızlanarak yardıma devleri çağırmış,
Dev artık, bizim genceyalvanyormuş,
Tövbeler ediyor, iyi işler yapmayı vaad ediyormuş:
Acı biraz bana, kurtar ey insancığım;
Bundan sonra sana, evlâdına, nesline dokunmam.
Başkalarına da dokundurtmam, o benim dostum, derim,
Onun ormanda dolaşmasına ben izin verdim, derim.
Pek acıyor ellerim,, dostum, bırak, ne olur bırak;
Devi incitmekte ne var, ne kazanacaksın?
Debelenmiş, yalvarmış, zavallı aklını şaşırmış.
Bu arada genç, eve gitmeye hazırlanıyormuş,
Atın dizginini tutuyor, devi dikkate almıyormuş.
Ey genç, hiç yokmuş merhamet hissin senin,.
Söyle, ne olur, merhametsiz, kimsin, adın denir senin?
Sabah dostlar gelince, eğer tende canım durursa,
Şu filan şahıs sıkıştırdı elimi, derim, sorarlarsa.
Söyleyeyim, öğren, gerçek adım, "Geçen yıl" benim,
Bu genç, ağabeyin sayılır, iyice öğren, küçük kardeşim!
Dev feryat ederek kurtulmak istiyormuş.
Kurtulunca, gence neler yapmak istiyormuş.
Bağırıyormuş: Kıstırdı, mahvetti, kötü "Geçen yıl" beni,
Ah, ölüyorum, bu belâdan kim gelip kurtaracak beni?
Sabahleyin, diğer devler, zavallının başına toplanmışlar;
Sen delisin, çıldırmışsın, aklını yitirmişsin, demişler.
"Bağırma, güzellikle sesini kes hemen!
Ey çılgın, sıkıştırılmışsın geçen yıl, bağırıyorsun bu yıl!"
Çevirmen: Dr. Fatma Őzkan
(Чыганак/Источник: Abdullah Tukay’in şiirleri. — Çevirmen Dr. Fatma Őzkan. — Türk Kültürünü Araştirma Enstitüsü, 1994).