Kış, bora, hava soğuk, yaprak gibi kar yağar;
Rüzgâr savurur karı, kar, “düşeceğim” diye direnir.
Eser rüzgâr, uğuldar, kar hep şiddetini artırır;
Bu havada, camiin yakınında kör bir yaşlı durmaktadır.
Gece gündüz hep orada, her Allah’in günü,
Torbası elinde, dilenir yaz ve güz, bahar ve kış günü.
Acınacak hâl, acınacak hâl, pek zordur, pek zor;
Verir misiniz bir kuruş sâdece, lira değil, kuruş.
Anlatayım size: Bu zât, pek zengin idi;
İçtiği, ballı şekerli, yediği sâdece yağ idi.
Bir zamanlar tutmuştu şöhreti, sânı,
Bu kör ihtiyarın, Kazan, Hanıkirmen, Astırahan’ı.
O mandıraları nasıl anlatsam, o sayısız malları,
Hangisini istersin, gülleri mi, alları mı?
O üç atlı, o güzel faytonları,
Nerede o tilki kürkleri, nerede ah o elbiseleri?
Güzeldi, pek güzeldi, bundan fazla ne diyeyim?
Çırılçıplak, görüyor musunuz, versenize bir kuruş.
Bütün efendiler bu yaşlının müridi idiler,
Kalmadı onun için yapmadıkları efsunlar!
Başları önlerinde, boyunlarını bükerek,
Giderlerdi yaşlı adamın yanına dalkavukluk ederek.
Nerede o zenginlik günlerindeki sevgili dosttan,
Nereye kaçtı hepsi, Gaynükler, Ehmüşler?
Acınacak hâl, acınacak hâl! Pek zordur, pek zor;
Verir misiniz bir kuruş sâdece, lira değil kuruş.
Beş vakit namaz kılanlara el açar,
Görmez efendiler yaşlı adamı, göz ucuyla bakarlar.
Demek öyle, para varsa dost da var, yar da var;
Para kokusunu almazlarsa, herkes yanından kaçar.
Çevirmen: Dr. Fatma Őzkan
(Чыганак: Abdullah Tukay’in şiirleri. — Çevirmen Dr. Fatma Őzkan. — Türk Kültürünü Araştirma Enstitüsü, 1994).
(Источник: Abdullah Tukay’in şiirleri. — Çevirmen Dr. Fatma Őzkan. — Türk Kültürünü Araştirma Enstitüsü, 1994)