Birgün evin kuşları, hayvanları,
Sahiplerinin karşısına geldiler tamamı.
"Ey sahibimiz, bize rızık veren sahibimiz!
Diye sakalını sallayarak konuştu keçi:
— Sen de biliyorsun, sana ben süt veririm;
Çok yedirirsen, az değil, çok veririm.
Sen, doğrusu, açlıktan beni öldürmezsin,
Nedense yemi doyacak kadar da vermezsin.
Doymayınca ben, hırsızlıklar ederim,
Başkalarının bahçesini yağmalayıp didiklerim.
Çaldığım zaman, pekçok miktarda,
Kurtulmuyorum hiç sopadan.
Herkes, "Bu keçi zâlim" der,
"O keçi mi, o keçi" diye zulmederler.
Doğru sözden kaçmasın keyfin senin,
Görmüş muydun, keçi şiirini sen?
Kitapta insafsızca kötülemişler beni,
Hiç acımadan köpek yapmışlar beni.
O kitaba ben nasıl tahammül edeyim?
Dinleyiniz efendim, şimdi bu şiiri okuyayım.
Okur:
O keçinin iki ismi varmış,
Birisi keçi, diğeri âfetmiş,
Keçiyi fakirler beslermiş,
Sığır sütü yerine, keçi sütü içerlemiş.
Keçinin çifttir tırnakları,
Bahçe içerisinde dolaşır ayakları,
Sağlam kalmaz, lahana, soğan yaprakları,
Soğanların ucunu yeyip dolaşır şimdi.
İtibâr edilmez, keçinin sakalına,
Hırpalamayınca, gelmez aklı başına;
Keçiyi gördüğün yerde hırpala,
Günâh değil, belki sevap olur, şimdi.
(1910)
Çevirmen: Dr. Fatma Őzkan
(Чыганак/Источник: Abdullah Tukay’in şiirleri. — Çevirmen Dr. Fatma Őzkan. — Türk Kültürünü Araştirma Enstitüsü, 1994).