Eski zamanlarda bir kart ve koca varmış.
Hayatları fakirlik içerisinde geçermiş,
Beslerlermiş bir teke ile keçi,
Hayvanların ikisi de birbirinden zayıfmış.
Demiş birgün kocası: "Bak buraya, hanım!
Sen de iyi bilirsin, samanın fiyatını,
Salalım keçi ile tekeyi,
Yiyip yatıyorlar, boşuna besliyoruz onları".
Karısı cevap vermiş: "Kocacığım, haklısın,
Onları kovmaya verelim karar,
Keçi ile tekeyi salalım artık,
Onları beslemekte ne fayda var?"
Neylesin zavallı keçi ile teke, artık?
Olmaz efendinin emrine karşı çıkmak.
Büyük bir torba alıp yanlarına,
Gitmişler kıra doğru yola koyulup.
Gitmişler. Gitmişler, gitmişler ama,
Görünmezmış gözlerine ne ak ne kara.
Gitmişler. Ne kadar gittiklerini Tanrı bilir.
Yolda görmüşler ölü bir kurt kafası.
Korkudan başı kımıldatamazmış keçi,
Teke zâten hazırdır hemen korkmaya,
Korkarak durmuşlar kesik başın yanında,
Derlermiş birbirlerine: "Sen tut, sen tut".
Keçi dermiş: "Teke Ağabey sen güçlüsün".
Teke dermiş: "Sen daha gayretlisin".
Kurt başını tutup kaldırmağa,
Hiçbirinin cesareti yokmuş.
Epeyce beklemişler orada keçi ile teke,
Kurdun başını alamadan elleriyle.
Sonra tutmuşlar başı iki kulağından;
Torbaya koyarak, devam etmişler yola.
Yürümüşler, durmadan yürümüşler.
Yakınlarında yanan bir ateşi fark etmişler.
Görünce ateşi, arkadaşına demiş teke:
"Haydi keçi, oraya gidip konaklayalım.
Kurtlar ateşin yanına gelemezler,
Bizim orada olduğumuzu bilemezler".
Keçi kabul etmiş tekenin biu fikrini:
Oraya gidelim demiş, arkadaşım, haydi.
Ateşin yanına yaklaşınca zavallıcıklar,
Bir de ne görsünler:
Üç dört kurt oturmuş ateşin etrafında,
Lapa pişirmeğe gayret ediyorlar.
Keçi ile teke görünce bu manzarayı,
Korkmuşlar, başlarından uçmuş akılları:
"Nasılsınız, dostlar, kurt efendiler!"
Demişler, belli etmeden korktuklarını.
Sevinmiş kurtlar bu hâle,
Karşılarına çıkınca keçi ile teke:
"Yeriz, yakalayıp ikisini de,
Et bulduk, lapamıza işte".
Keçi demiş: "Endişelenmeyin, bizde et çok,
O et ile, hepimiz oluruz tok!
Ne bakıyorsun, çabuk ol, ey teke!
Torbadaki kurt başını getiriver".
Teke torbadaki başı çıkarmış,
Kurtlar korkudan şaşkına dönmüş.
Onlar paniğe kapılınca,
Keçi cesaretlenmiş, öfke saçmış.
Demiş: Meeee, meeee!
Torbadaki kurt başı on iki tane!
Ah akılsız, deli, câhil teke,
Kurt başının en büyüğünü seç getir!"
Teke anlamış keçinin oyununu,
Torbadan alıp gelmiş başı.
Kurtlar büsbütün korkmuşlar;
Birbirlerinin gözlerine bakmışlar.
Açlıklarını unutmuşlar,
Kaçıp kurtulmanın telâşına düşmüşler.
"Nasıl kaçacağız, nasıl bulacağız kaçış yolunu?"
Diye kurtlar çâre aramaya koyulmuşlar.
Kalkmış demiş o esnada en ulu kurt,
Yaşlı, görmüş geçirmiş kurt:
"Bekleyin, ben biraz su getireyim,
Suyu azaldı, lapamız kuru olacak yoksa".
Böylece yaşlı kurt suya gitmiş,
Dönmezmiş ancak, uzun zaman geçmesine rağmen,
Dönmezmiş kurt, ne izi var, ne kokusu.
Oradakiler yorgun düşmüşler beklemekten.
Kurtları korku sarmış iyice,
Kaçıp gidince liderleri.
Birisi daha suya doğru gitmiş;
"Bekleyiniz, ben bakıp döneyim" diyerek.
Böylece o kurt da kaçmış,
Hile ile kaçma yolunu açmış,
Dönmemiş o da, saatler geçmiş.
Oradakiler, beklemiş, beklemiş de beklemiş.
Kurtlar birbiri ardınca kaçmış,
Üçüncüsü, ondan sonra dördüncüsü.
Onlar kaçınca, kalmış keçi ile teke,
Rahat bir nefes alarak.
Oturmuşlar, ayaklarını uzatarak ateş başına,
Güzelce yemişler lapayı afiyetle.
Doyduktan sonra, rahat ve sakince,
Geceyi orada geçirmişler.
Ertesi gün, erkenden kalkmışlar,
Ellerinde kurt kafasını koydukları torba,
Orman boyunca yola devam etmişler.
Artık ne yazayım? Masalım burada bitti.
(1909)
Çevirmen: Dr. Fatma Őzkan
(Чыганак/Источник: Abdullah Tukay’in şiirleri. — Çevirmen Dr. Fatma Őzkan. — Türk Kültürünü Araştirma Enstitüsü, 1994).