ТАТ РУС ENG

Abdullah Tukay Kel

(Köylü çocuğunun diliyle )

Mektepte var idi bir kel oğlan,
Pek şaklaban, muzipliğiyle mümtaz oğlan.
Pek derindi başındaki sert kalpağı,
Hiç çıkarmaz, başını göstermezdi.
Birgün kalpağı alıp kaçtılar:
Güneş doğdu, güneş doğdu! dediler.
O zaman hepimiz pek küçüktük,
En büyüğümüz on üçyanlarındaydı.
Elebaşımız kel, bir müddet oynadık,
Kimseler görmedi diye sevindik.
Ah, ne yaz&##305;k ki, bizi kadı görmüş.
Oynayışımızı seyredip dururmuş,
Keyfimizi pek çabuk kaçırdı,
Bizi orada sorguya çekti.
Korkuyla kadının karşısına dizildik,
Kurtulmak için çeşitli yollar aradık,
Kadı Amca, bize acı, dedik;
Bütün muzırlık kelin başının altından çıktı.
Nöbetçi! Koş getir kimdir bu kel?
Başını okşayayım, o kelin biraz.
Kel geldi biraz sonra; hepimizde korku,
Bir çeşit heyecana kapıldık.
Koştu kadı: "Yat! Uzan, ey kel oğlan!
Kurtulamayacaksın artık sopadan",
Diyen kadı, bize de vurmaktan geri durmadı,
Kele sopa vurmaya başladı.
Bir iki defa vurdu kadı, ancak bu nasıl iş!
Hiç insan tenine değer gibi çıkmıyor ses.
Bir iş var bunda, bir aldatmaca işi.
İşitilmekte sert bir nesne sesi.
Ne var? Kelin sırtında ne var?
Kelin sırtını açıp baktıklarında;
Onun hile yaptığını gördüler.
Anlarsınız resme baksanız.
Kadı Efendi bastı kahkahayı,
Gevşedi kolları, görünce akıllıca işi;
Affetti bizi, dövmekten vazgeçti,
Böylece falakaya yatmaktan kurtulduk.

 

(1908)


Çevirmen: Dr. Fatma Őzkan

(Чыганак/Источник: Abdullah Tukay’in şiirleri. — Çevirmen Dr. Fatma Őzkan. — Türk Kültürünü Araştirma Enstitüsü, 1994).


 

 

Комментарий язарга


*