Medrese denilen yerde ağalar, kendilerini beslerler.
Orası, sapmış müritlerin, mecnun şeyhlerin yeridir.
Çiğnerler orada, iğrenç, lüzumsuz şeyleri:
Genç ömürler olur heba, gevelemekle boş şeyleri.
Bâzısı "keptirkü" der, bâzısı "kaptirku" der;
Pislik yağar herhalde "sintirsü" der, "sattırsu" der!
Kış günlerinde hurafeleri aç deve gibi çiğnerler,
Baharda ara verirler geviş getirmeğe sopa oğlu sopalar.
Önlerinde Kur’an ve Heftyek vardır,
Boş değildir bohçaları, getirenler sıkıca düğümlemiştir.
El kiriyle kaplanmıştır Heftyek’in sayfaları,
Ortaları gagalanmış sayfaların, kemirilmiş kenarları.
Altına minder yaymış, gördüm baş köşedeki mollayı
Eğri takmış başına; eski kalıbı bozulmuş fesini.
Görünüşü öyle çirkindi ki, iblis o olsa gerek diye düşündüm.
Bu kötü koku belki de ondan yayılıyordu.
Civardaki pekçok kasabada aydınlanır sokaklar,
Mektep ile medrese, çift yıldız gibidir.
Birbirine dosttur; çünkü, biri diğerine denktir,
Eğitimleri de denktir, biri dünyevî, diğeri dinîdir.
Ne yazık, açlık ve esâretten ölen kimse yok ama,
Nedense, nâmus da yok yirminci yüzyılda.
(1912)
Çevirmen: Dr. Fatma Őzkan
(Чыганак/Источник: Abdullah Tukay’in şiirleri. — Çevirmen Dr. Fatma Őzkan. — Türk Kültürünü Araştirma Enstitüsü, 1994).