Тукай – тәрҗемәдә
Hazreti Puşkin, köyde yazdı, "Yevgeni"ni, Ben de, terennüm ediyorum, ancak patates nağmesini.. Buna rağmen, görmem kendimi Puşkin’den aşağı, Doğruyu söylemek gerekirse, o benden de aşağı. Gün gelir unutur dünya Puşkin’i ve "Yevgeni"ni, Mahşere kadar unutmazlar...
(irticâlen) Küpelerin parlak pırlantadır, Ciğerpârem, başka şeye ne hâcet? Sen herşeyden daha çok değerlisin ya, Ciğerpârem, başka şeye ne hâcet? Sen dileğimsin, övüncümsün, Ciğerpârem, başka şeye ne hâcet? Sen, hayatsın bana, sen...
Kazın kanadı aktır, Erin kanadı attır. Çocukların kanatlandığı vakit, Mektepte okudukları çağdır. (1912) Çevirmen: Dr. Fatma Őzkan (Чыганак/Источник: Abdullah Tukay’in şiirleri. — Çevirmen Dr. Fatma Őzkan. — Türk Kültürünü Araştirma Enstitüsü, 1994).
Cihanın sıcağını, soğuğunu, buzunu, karını gördüm; Neler görürse bütün öksüzler, hepsini gördüm, hepsini gördüm. Artık neşe, mutluluk istiyorum, gerektiği kadar çok; Çocukluğumda cefâ çekti garip başım, pekçok. Çıldırarak, delirerek sürerim dünyanın sefasını ben; Geri alsın...
Pek yukarıdan bakmağa başladık ahlâka biz, Kalbimizi sardığından kötülük, giremeyiz doğru yola biz. Yüz lira çalıp kaçan hırsız gibi, Kaçıyoruz, doğru söz söyleyenlerden. Söz söylemekte cimrileşsek de akıllı fakirlere, Gül gibi sözler söyleriz, paralı ahmaklara....
Mizah olsa da şiirimin muhtevası, Onda vardır canlı keder, kanlı lanet hissesi. Düşününce kendi kendime, öfkemden bile gülerim. Artık endişelenmiyorum, üzülmekten yoruldum. Kederim benim, âdetâ nurlu bir yılan. Korkudan gülümsenir ona, ne tâlihlidir yılan! Hayır,...
Kar ve dumanlar arasından çıkageldi devim. Kıpırdamadım: Dimdik durdum, ne yapacakmış, görelim? Uzun parmaklarıyla, evvelâ şapkamı yokladı. Lâkin, basımdaki kürke, temas etmedi, parmağı. Uzattı daha sonra elini, yüzümü gıdıklamak için; Nerede gülmek, gıdıklanmak bende, yüzüm...
Birdenbire kaplar etrafı dumanlı bir hava; Karlar uçar, serpilir, kar üstüne kar yağar. Kar yüzümüze çarpar acımasız, göz açtırmaz. Her kar tanesi bir kurt olur, yankesici olur. Karı yemek istercesine, düşer yere donuk ay ışığı;...
Kırlarda koşup oynardı bir tavşan, Korkarak, dört ayaklı ve kanatlı düşmandan. Epey dolaştıktan sonra geldi bir su başına: Titredi, yavrucuğun her azası korkudan. — Ne yapacağım, diye şaşırıp kalırken tavşan, Bütün kurbağalar suya atladılar yardan....
Ey patates, bize geldin sen uzak Amerika’dan, Ne mârifet, sen bize geldin buraya, Avrupa’dan. Ey patates, göründün evvelâ sen bize yabancı, Çağladı görünce seni, bütün köylüler, dedi, o yeni! Patatesi buraya dinsizler getirdi, dediler, Onun...